RSS

Hemofili Sözlüğü

23 Mart 2009 Pazartesi

A

Albumin

Albumin, kanda en çok bulunan proteindir. Bazı Faktör VIII konsantrelerinin üretim aşamalarında stabilizatör olarak kullanılır. Rekombinant FVIII konsantrelerinin de üretim aşamalarında veya formülasyonlarında albumin kullanılır.

 

Antihemofilik Faktör (AHF)

Kanın pıhtılaşma sürecinde önemli bir rolü olan fibrin oluşumunda gerekli olan pıhtılaşma faktörlerinden bir tanesi olan Faktör VIII'in bir başka ismi.

 

Antikor

Kanın plazmadaki hücreleri tarafından üretilen ve vücudun yabancı olarak kabul ettiği maddelere bağlanan bir protein. Bir kere bağlandıktan sonra, antikorlar bu yabancı maddelerin yıkımına veya yok edilmesine yardımcı olurlar. Hemofilide replasman tedavisine bağlı olarak ortaya çıkabilen inhibitörler, Faktör VIII'e karşı oluşmuş antikorlardır.

 

Artropati

Eklemlerde kontrol edilemeyen kanama tekrarları sonucu ortaya çıkan kronik eklem hastalığı (artrit). Hemofili hastalarının hareket kısıtlılığının başlıca nedenidir.

 

C

Christmas hastalığı

Bir tür hemofili hastalığı olan ve Hemofili A'ya göre daha nadir görülen Hemofili B'nin bir başka ismi. Hemofili B hastalarında pıhtılaşma faktörlerinden Faktör IX hiç yoktur veya yeterli miktarda değildir.  Hemofili B'nin ilk olarak tanımlandığı hastalardan birinin ismi ile anılmaktadır.

 

D

DNA (deoksiribonükleik asit)

Çoğu organizmada genetik bilginin taşındığı kompleks yapılı bir moleküldür. (vücudun kullanma kılavuzu ya da parmak izi olarak da bilinir)

 

F

Faktör IX

Fibrin oluşumu için gerekli olan pıhtılaşma faktörlerinden bir tanesi. Eksikliğine bağlı olarak Hemofili B hastalığı görülmektedir.

 

Faktör IX replasman tedavisi

Hemofili B hastalarında vücutta eksik olan veya işlevini yerine getiremeyen Faktör IX'un geçici olarak yerine koyulması amacıyla Faktör IX infüzyonu yapılması.

 

Faktör VIII

Fibrin oluşumu için gerekli olan pıhtılaşma faktörlerinden bir tanesi. Eksikliğine bağlı olarak Hemofili A hastalığı görülmektedir.

 

Faktör VIII replasman tedavisi

Hemofili A hastalarında vücutta eksik olan veya işlevini yerine getiremeyen Faktör VIII'in geçici olarak yerine koyulması amacıyla Faktör VIII infüzyonu yapılması.

 

Fibrin

Güçlü bir pıhtı oluşumu için trombositlerin kanama bölgesine toplanmalarına yardımcı olan bir protein.

 

G

Gen

Vücutta bir proteinin üretilmesi için gereken bilgiyi taşıyan genetik yapı birimi. Faktör VIII de dahil olmak üzere, her protein genler üzerinde taşınan bilgilerin kılavuzluğunda üretilmektedir. Eğer bir proteinin yapımı için gerekli bilgiyi temin eden genin bir parçası tahrip olmuş veya eksik ise vücut o proteini doğru bir şekilde, olması gerektiği gibi üretemez. Hemofili hastalığı için de böyle bir durum söz konusudur.

 

Gen Tedavisi

Gen tedavisi, henüz tedavi etmek amacıyla uygulanması mümkün olmayan ancak potansiyel olarak gelecekte faktör infüzyonunun yerini alması muhtemel deneysel bir tekniktir. Bugün, hiçbir hastalık için, hiçbir insan, gen tedavisi ile iyileştirilememiştir. Hemofili için gen tedavisi, kendi başına faktör üretebilme kapasine sahip olacakları umuduyla, normal faktör genlerinin (vücuda pıhtılaşma faktörlerinin nasıl üretileceği ile ilgili doğru bilgiyi aktarabilecek yapıda genler) hemofili hastasının vücuduna yerleştirilmesi anlamına gelmektedir. Teorik olarak, vücuda yerleştirilmiş olan yeni genler kandaki pıhtılaşma faktörü seviyesini arttıracak ve faktör infüzyonuna olan gerekliliği ortadan kaldıracaktır. Bu yöntem büyük bir olaslıkla hemofili hastalığını tamamen tedavi edemeyecek ancak ağır hemofili hastalarının vücutlarındaki faktör seviyelerini yükselterek onların hafif veya orta tip hemofili olmalarını sağlayacaktır.

 

Muhtemelen Hemofili B hastaları bu yöntemden faydalanan ilk grup olacaktır. Çünkü Faktör IX geni Faktör VIII genine daha küçük ve vücuda yerleştirilmesi daha kolay bir gendir.

 

H

Hemofili

Hemofili, kanın etkin bir pıhtı oluşturmasını engelleyen genetik geçişli bir pıhtılaşma bozukluğudur. Etkin bir pıhtılaşma gerçekleşmediğinde, vücut içinde gerçekleşen kanamalar ve yüzeyel kesiler uygun bir şekilde iyileşemez. Hemofili A ve Hemofili B, X kromozomuna bağlı resesif geçişli, çok büyük bir çoğunlukla erkeklerde görülen kalıtsal bir hastalıktır. Hemofilinin görülme insidansı her 5,000 erkek doğumunda birdir. Dünyanın her yerinde, tüm etnik gruplarda görülür. Türkiye'de teorik olarak pıhtılaşma faktörü VIII'in vücutta var olmadığı veya yetersiz olduğu 6,000 hemofili A (klasik hemofili olarak da bilinir) hastasının olduğu düşünülmektedir. Teorik olarak, bu sayının beşte biri oranında da pıhtılaşma faktörü IX'un vücutta var olmadığı veya yetersiz olduğu hemofili B (Christmas Hastalığı) hastası vardır.

 

Hemofili hastalarının doğru teşhis edilebilmesi pıhtılaşma faktörü seviyelerinin ölçümlendiği kan testleri ile mümkün olmaktadır. Eğer ailede hemofili hastalığı varsa, ailede yenidoğan bebeklerin hemofili varlığı için test edilmesi gerekir. Hemofili A için göbek kordonundan kan alınır. Annenin faktörlerinin bir kısmı doğum öncesinde bebeğe geçebildiği için, Hemofili B'de ise yenidoğan bebekte ölçülen Faktör IX seviyeleri, daha sonra ölçülen Faktör IX seviyelerinden daha yüksek çıkmaktadır. Hemofili B varlığı için test daha sonra yapılırsa, bebeğin hayatının geri kısmında vücudunda taşıması muhtemel Faktör IX seviyeleri belirlenebilmektedir.

 

Vücudunda işlev görebilen pıhtılaşma faktörlerinin seviyelerine bağlı olarak, kişi hafif, orta veya ağır hemofili olabilir. Kişinin hafif, orta veya ağır olan hemofili tipi değişmez. Kişinin sağlığına ve aktifliğine bağlı olarak değişen, kanama sayıları ve kanama türleridir. Ailedeki hemofili hastalarının pıhtılaşma faktörü seviyeleri de genellikle birbirine çok yakındır.

 

Hemofili teşhisi koyulan çocukların aileleri için:

 

Çocuğunuzun hangi tip hemofili olduğunu bilmeniz çok önemlidir. Faktör VIII eksikliği mi, Faktör IX eksikliği mi yoksa daha nadir görülen bir tür mü olduğunu mutlaka öğrenin. Daha sonra da, ciddiyet derecesini öğrenin. Hemofili olanların tamamında aynı türde kanamalar görülmez; hastalığın ciddiyet derecesi çocuğunuzda görülebilecek kanama türleri ile ilgili size bilgi verecektir. Aşağıda belirtilen ciddiyet dereceleri, çocuğunuzun vücudunda mevcut olan işlevsel faktör seviyelerini göstermektedir:

  • Ağır hemofili: pıhtılaşma faktörünün %1'inden daha azı aktiftir.
  • Orta hemofili: pıhtılaşma faktörünün %1-% 5'i aktiftir.
  • Hafif hemofili: pıhtılaşma faktörünün %5-% 50'si aktiftir.

Teknik olarak, faktör eksikliklerinin bu üç seviyesi arasındaki farklılıklar bu faktörlerin eksiklik seviyelerinin değil de kanda mevcut olan faktörün işlevsellik derecelerinin yani aktifliğinin bir göstergesidir. Çocuğunuz normal seviyelerinde faktöre sahip olabilir ancak bu faktörler beklendiği etkinliği veya aktifliği göstermeyebilir. Bu aktiflik seviyeleri de çoğunlukla kalıtsaldır.

 

Hemofili Tedavi Ekibi (Hemofili Bakım Ekibi)

Hemofili hastasının fiziksel, ruhsal ve düşünsel gelişiminin sağlıklı olarak yürütülebilmesi için bir araya gelen, herbiri kendi konusunda uzman profesyoneller takımıdır. Hemofili tedavisi ve bakımı bir hematoloji veya pediyatrik hematoloji ünitesinde yapılır. Ekip, hematolog veya pediyatrik hematolog, psikolog, dişçi, fizik tedavi uzmanı, radyolog ve laboratuar teknisyeninden oluşur. Özel durumlara ve gerekliliklere göre ekipte, cerrah ve psikolog veya psikiyatrist de bulunabilir. Takımın kurulmasındaki amaç hastanın sağlığının en iyi şekilde korunması ve hastanın sağlıklı bir yaşam sürmesinin sağlanmasıdır.

 

Kapsamlı bakım maliyeti. Düzenli bir şekilde yapılan kapsamlı bakımın maliyetinin yüksek olabileceği düşünülür. Ancak Hemofili A veya B'den kaynaklanan çok yüksek maliyetli bazı problemler, bu şekilde engellenebilmekte ve yaygın kanının aksine maliyet düşmektedir. İlk ziyarette, medikal geçmiş ve kan testlerinin de içinde bulunduğu kapsamlı bir sağlık taraması yapılır.

 

Kapsamlı hemofili bakım ekibinin üyeleri. Ekibin tüm üyeleri hemofili ile ilgili geniş bilgi sahibi kişilerdir. Aşağıda takım üyeleri ve her birinin takım içerisindeki görevi verilmektedir:

Hematolog/ pediyatrik hematolog. Kan ve pıhtılaşma ile ilgili bozukluklar konusunda uzmanlaşmış doktor. Hematolog, hemofili hastası için en birinci yol göstericidir. Kanama durumlarında hemofilisi olan kişiyi tedavi etmekten ve hastanın kanama sıklığını, kanama şiddetini takip etmekten, gerekli olan tedaviyi uygulamaktan sorumludur. Kan testinin tekrarlanabilmesi, eklemlerin durumunun kontrol edilebilmesi ve tedavi sonuçlarının değerlendirilebilmesi için hematologlar düzenli olarak yılda en az bir kere ziyaret edilmelidirler.

Ortopedist. Kemik ve eklem gelişimleri ile eklem ve kemiklerde gerçekleşebilecek kanama ve zedelenmelerle ilgili konularda uzmanlaşmış doktor. Ortopedistler, gerekli olduğu durumlarda hematoloğun tavsiyesi ile ve hematologla birlikte zarar görmüş eklemlerde cerrahi girişim yapabilirler. Sık kanayan ve uzamış kanamalarla seyreden hemofili vakalarında eklemlerin kontrol edilmesi için kendisine danışılır. Eklemlerde ve kemiklerde oluşabilecek hasarların tamir edilmesi ve hasar oluşumunun engellenmesi, ağrının azaltılması amacıyla fizik tedavi gibi hemofili hastasını koruyucu birtakım tedavilere hematolog ile birlikte karar verebilir.

Fizik tedavi uzmanı. Kasların gelişimi ve kas hareketliliği, hareketlerin kontrolü konularında uzmanlaşmış doktor. Hemofili hastası için uygun olan spor ve egzersizler konusunda hematolog ile birlikte danışmanlık yapar. Eklemlerin ve kasların kuvvetlendirilmesi için çalışır.

Radyolog. Kasların, eklemlerin ve iç organların x-ray filmlerinin çekilmesi ve incelenmesi konusunda uzmanlaşmış doktor. Dışarıdan görülmeyen iç kanamaların tespit edilmesini sağlar.

Dişçi. Ağız ve diş kanamaları ile ilgili her türlü sorunuzu yanıtlamak üzere, diş bakımı konusunda uzmanlaşmış doktor. Ciddi boyutlara varabilen diş problemleri ile karşılaşmamak için hemofilisi olanların düzenli olarak diş kontrolüne gitmeleri tavsiye edilir.

Laboratuar teknisyeni. Kişinin vücudunda mevcut faktör seviyesini ölçmek amacıyla kan testlerini yapmaktan sorumlu kişi. Laboratuar teknisyeninin yapmış olduğu testler sonucunda kişinin hemofili taşıyıcısı, hemofili hastası veya inhibitöre sahip olup olmadığı ile mevcut inhibitör seviyeleri tespit edilir.

Hemofili teşhisi koyulan çocukların aileleri için:

 

Kapsamlı hemofili bakımının, hemofilisi olan bir kişinin doğumundan başlayıp, tüm hayatı boyunca sürmesi gerektiğini ailelerin bilmesi önemlidir. Potansiyel problemler küçükken ortadan kaldırılırsa, problemlerin büyüyerek tedavisi zor konumlara gelmesi engellenir. Erken yaşta başlanan düzenli kontroller ile kanama problemleri kolaylıkla önlenecektir. Hemofili tedavi ekibi, çocuğunuzun gereksinimleri doğrultusunda size yol gösterecek, ne sıklıkla kendilerini ziyaret etmeniz gerektiğini bildirecektir.

 

Ekibin üyeleri, çocuğunuzun fiziksel durumunun yanında onun düşüncelerine ve neler hissetiğine de önem vermektedir. Çocuğunuzun mevcut durumu kabullenmesinde ve okula başlamasında, hayatını daha rahat kontrol edebilmesinde, sizin de kendisinden neleri beklemeniz gerektiği konusunda yardımcı olacaklardır. Zamanı geldiğinde çocuğunuz, kendi kendine infüzyon yapmayı öğrenecek, daha sağlıklı eklemlere kavuşacak ve aktif, sağlıklı bir hayata nasıl sahip olabileceğini anlayacaktır. Bu bilgiler, çocuğun pozitif düşünmesini ve kendisini çok daha önemli hissederek daha sosyal olabilmesini sağlayacaktır.

 

Hemoraji (Kanama)

Vücut içinde veya vücut dışına doğru kan kaybedilmesi durumu

 

İ

İmmün Tolerans Tedavisi

İmmün Tolerans Tedavisi (ITT veya ITI), Faktör VIII veya Faktör IX infüzyonu yapıldığında inhibitör gelişmemesini sağlamak üzere, Faktör VIII'e veya Faktör IX'a karşı immün sistemin kalıcı olarak zayıflatılması anlamına gelmektedir. Gerekli olan faktörün çoğunlukla günlük olarak ve yüksek dozda verilmesi ile o faktöre karşı vücudun immün yanıt geliştirmesine bağlı inhibitör yapımı azaltılır. İmmün Tolerans Tedavileri'nin %70-%80'inde başarı sağlanmakta, inhibitör titreleri tespit edilemez seviyelere geriletilmekte, kanama epizotlarının tedavisi hastalığa bağlı olarak Faktör VIII veya Faktör IX ile etkin bir şekilde tedavi edilebilmektedir.

 

Hemofili teşhisi koyulan çocukların aileleri için:

 

İmmün Tolerans Tedavisi (ITT) özellikle çocuklarda, inhibitör varlığı tespit edildikten hemen sonra uygulanır. Çoğunlukla günlük veya iki günde bir yapılan faktör infüzyonunu kolaylaştırmak amacıyla, çoğunlukla port takılması gerekmektedir. Hastalığın seyrine ve ITT'ne alınan cevaba bağlı olarak, her çocuk için verilmesi gereken faktör miktarı farklılık gösterir. Bazı çocuklarda ITT süresi bir iki hafta olurken, bazı çocuklarda bu süre birkaç ayı, bazılarında ise bir seneyi veya daha fazlasını bulabilir. İnhibitör başarılı bir şekilde ortadan kaldırılsa bile kanama gerçekleşmesine bakılmaksızın çocuğunuzun vücudunun faktöre tamamen alışması için çocuğunuzu takip eden hematolog profilaksi amacıyla haftada bir veya iki faktör infüzyonu yapılmasını tavsiye edebilir. ITT kararını etkileyebilecek bazı durumlar aşağıdaki belirtilmiştir:

ITT süresince kanama atağı. Çocuğunuz günlük olarak veya iki günde bir faktör alsa bile, kanama atağı geçirebilir.

Yüksek seviyede (titrede) inhibitör varlığı. Faktörlerin sürekli infüzyonu, vücudun daha da çok antikor ya da inhibitör üretmesine neden olabilir ve çocuğunuzun inhibitör seviyeleri geçici olarak yükselebilir. ITT'ne alınan yanıt ve ITT başarı süresi kişiden kişiye farklılık gösterir. İmmün sistem büyük ölçüde tetiklendiği için, faktör infüzyonlarının bu süre içerisindeki etkinliğinin azalmasına bağlı olarak inhibitör seviyelerinin düşmesi günler, haftalar, aylar hatta birkaç yıl alabilir.

Yüksek maliyet. ITT pahalı bir tedavidir. Günlük veya gün aşırı alınan faktör konsantresi maliyetine ve port takılması maliyetine ilave olarak normalden daha sık hekim ziyareti yapılması gerekir. Ancak toplam ITT maliyeti, inhibitörlü hastaların kontrol altına alınmakta güçlük çekilen, hayati tehlike yaratabilen, çoğu zaman uzun süre hastanede yatma maliyetlerini de beraberinde getiren kanamalarının toplam tedavi maliyetleri ile karşılaştırılmalıdır.

ITT'nin çocuğunuz için uygun olup olmadığı kararı, sizin çocuğunuzun hekimi ile birlikte almanız gereken bir karardır. (Daha detaylı bilgi için bakınız: İMMÜN TOLERANS TEDAVİSİ bölümü)

 

İnfüzyon

İlacın (Faktör VIII veya Faktör IX konsantresinin) damar içine enjekte edilmesi.

 

İnhibitörler

Bazen vücudumuzun immün sistemi, hemofili tedavisi amacıyla dışarıdan verilen faktörü yabancı madde olarak algılar ve bu yabancı maddenin (faktörün) yok edilmesi için antikor geliştirir. Vücudunun böyle bir tepkisinin sonucu olarak da antikor geliştirmiş kişilerin inhibitöre sahip oldukları söylenir. İnhibitörler, dolaşımdaki Faktör VIII'e bağlandıkları ve Faktör VIII'in işlevselliğinin yitirilmesine sebep oldukları için pıhtılaşma sürecinin zorlaşmasına ve uzamasına neden olurlar.

 

Kimse inhibitörlü olarak doğmaz ve hekimler de inhibitörün neden gelişmiş olabileceğini çoğu zaman anlayamazlar. İnhibitörler genellikle ağır tip hemofili hastalarında gelişir. Orta veya hafif tip hemofili hastalarının vücutlarında aktif olarak dolaşan normal faktör miktarı daha yüksek olduğu için vücutlarının dışarıdan verilen faktör infüzyonunu yabancı olarak algılama ihtimalleri daha düşüktür. Ciddi Faktör VIII eksikliği görülen hastaların %20-%30'u ile ciddi Faktör IX eksikliği görülen hastaların en fazla %4'ünde hayatlarının bir döneminde inhibitör gelişeceği düşünülmektedir. Bazıları birkaç infüzyon sonrasında inhibitör geliştirirken, bazılarında yıllardır faktör kullanımı sonrasında inhibitör geliştiği tespit edilmiştir. Kişinin günde, haftada veya ayda aldığı infüzyon sayısı da muhtemelen kişinin inhibitör geliştirme riskini arttırmamaktadır. Bazı durumlarda, inhibitör varolduğu gibi bir anda da yokolabilmekte veya rutin faktör infüzyonunun etkinliğini değiştirmeyecek seviyelere düşebilmektedir. Ancak inhibitörlü birçok kişi alternatif tedavilere gerek duymaktadır.

 

Bir kişide aşağıdaki durumlar varolduğunda muhtemel inhibitör gelişimi söz konusudur:

  • Faktör VIII eksikliği var ise,
  • Normal faktör düzeylerinin %1'inden daha az faktör düzeylerine sahip ise (ağır hemofili)
  • Ailede inhibitör gelişme öyküsü varsa

Kapsamlı bir tarama için hemofili tedavi merkezine/ hekim ziyaretine gidildiğinde, hastadan alınacak kanda inhibitör varlığının da test edilmesi gerekmektedir. Tüm hemofili hastaları herhangi bir cerrahi girişim öncesinde veya biyopsi, diş çekimi gibi elektif birtakım müdahaleler geçireceklerse inhibitör varlığı için mutlaka kontrol edilmelidirler. Yapılacak testler aşağıdaki soru işaretlerinin cevaplarını verir:

  • İnhibitörün varolup varolmadığı
  • Kandaki inhibitör seviyeleri
  • Dışarıdan verilen faktör infüzyonuna alınacak inhibitör yanıtının gücü (yüksek veya düşük)

İnhibitör seviyeleri (titreleri) Bethesda Ünitesi (BU) olarak ölçümlenir. İnhibitör seviyeleri bir rakam olarak verilir. BU cinsinden ölçülen rakam ne kadar yüksekse, hastada inhibitör yanıtı o kadar yüksek, faktör infüzyonunun kanama kontrolündeki etkinliği de o kadar düşük olur. Bu rakam, inhibitörün infüzyon yoluyla vücuda verilen faktörün yokedilebilme gücünün bir göstergesidir. Düşük titreli inhibitör 10 BU'nden daha düşük inhibitör seviyelerine, yüksek titreli inhibitör ise 10 BU'nden 1,000 BU'nden daha da yükseğe çıkabilen inhibitör seviyelerine işaret eder. Kişinin düşük cevaplı veya yüksek cevaplı olması da faktör infüzyonuna alınacak cevaba bağlı olarak belirlenir. Faktör infüzyonu sonucunda yükselen inhibitör seviyeleri 5 BU'nin altında kalıyor ise kişi düşük cevaplı, 5 BU'nin üzerinde seyrediyor ise kişi yüksek cevaplı olarak adlandırılır. Diğer bir ifadeyle, eğer infüzyon yoluyla vücuda verilen faktör vücut tarafından kanama kontrolünü sağlamak amacıyla kullanılamadan inhibitör tarafından yok ediliyorsa kişi yüksek cevaplı kabul edilir. Düşük cevaplı hastalarda, kanama kontrolü sağlanmasında infüzyonların büyük bir kısmı etkili olmaktadır. Düşük/ yüksek inhibitör titreleri ile düşük/ yüksek cevap alınmasının farklı kombinasyonları mevcuttur.

 

Hemofili teşhisi koyulan çocukların aileleri için:

 

Eğer faktör infüzyonları ile beklenen etki alınamıyor ise, veya faktör infüzyonu sonrasında kanama kontrolü sağlanamıyor veya kanama daha da ciddi bir tablo sergiliyorsa, çocuğunuz inhibitör geliştirmiş olabilir. Kanında inhibitörün var olup olmadığının anlaşılabilmesi ve mevcut inhibitör seviyesinin belirlenebilmesi için vakit kaybetmeden çocuğunuzu takip eden hematoloğa başvurunuz.

 

İnhibitör geliştirmiş hemofili hastalarında uygulanabilecek alternatif tedavi seçenekleri:

 

İnhibitör tedavisinde uygulanabilecek iki yaklaşım vardır: immün sistemin inhibitör üretimini durdurmaya çalışmak (immün tolerans tedavisi) veya inhibitörün Faktör VIII üzerindeki etkisini başka mekanizmalar yoluyla baypas etmeye çalışmak. Faktör VIII'e karşı inhibitör gelişmesi söz konusu ise, kanama durumlarında aşağıdaki yöntemlerle kanama kontrolü sağlanabilmektedir

 

Domuz kaynaklı FVIII. Domuz kanından Faktör VIII'in ayrıştırılması ile elde edilen Faktör VIII konsantresidir. İnsan Faktör VIII'ine karşı yüksek cevap veren antikorlar, domuz kaynaklı Faktör VIII'e karşı aynı şiddette bir immün yanıt vermeyebilirler. Domuz kaynaklı Faktör VIII'e karşı allerjik reaksiyon ya da aşırı duyarlılık reaksiyonları gelişebilir. Bu preparat Türkiye'de mevcut değildir.

 

Anti-inhibitör pıhtılaşma kompleksi (aktive protormbin kompleks konsantresi - aPCC). Bu pıhtılaşma kompleksi, Faktör VIII'e veya Faktör IX'a karşı inhibitör geliştirmiş hemofili hastalarının kanama tedavilerinde kullanılır. Bu preparat, immün sistemin Faktör VIII'e karşı antikor geliştirmek üzere tetiklenmesini sağlamayan, insan plazmasından ayrıştırılmış bazı faktörleri içerir. Bu faktörler, preparatın üretimi esnasında kontrollü bir aktivasyon aşaması ile kısmi olarak aktive edilirler.

Anti-inhibitör pıhtılaşma kompleksi aktif ve aktif olmayan (inaktif) formda Faktör II, Faktör VII, Faktör IX ve Faktör X'dan oluşur. Aktif formda Faktör VII ve Faktör X (FVIIa, FXa) Faktör VIII ve Faktör IX'a ihtiyaç duyulmadan fibrin pıhtı oluşumunu sağlar. Dolaşımdaki Faktör VIIa ve Faktör Xa'nın yarı ömürleri çok kısadır. Ancak, Faktör VIIa ve Faktör X preparat içerisinde hem aktif hem de inaktif formda bulunduğu için, bir doz infüzyonun etkinliği yaklaşık 12 saat sürmektedir. Faktör VII ve Faktör X'un inaktif formları, gerek duyulduğu takdirde vücut tarafından aktive edilebilir "faktör deposu" görevi görürler.

 

Rekombinant Faktör VIIa (rFVIIa). Pıhtılaşma mekanizmasında Faktör VIII ve Faktör IX'un gerekli olduğu aşamaları atlayan, daha yeni bir anti-inhibitör pıhtılaşma ürünüdür. Faktör VII, preparat içerisinde yalnızca aktif formda bulunduğu için, dolaşımdaki yarı ömrü çok kısadır ve infüzyonların çok sık tekrarlanması gerekir – 2 saatte bir.

 

(Ayrıca bakınız İmmün Tolerans Tedavisi)

(Daha detaylı bilgi için bakınız: İNHİBİTÖRLER bölümü)

 

K

Kalıtsal hastalık

Ailede, ebeveynlerden çocuklara genetik olarak geçen hastalık. Hemofili, çocukta spontan bir şekilde meydana gelen gen mutasyonuna bağlı olarak ortaya çıkabilse de çoğu zaman kalıtsal yolla aileden geçen bir bozukluktur.

 

Kanama (Hemoraji)

Vücut içinde veya vücut dışına doğru kan kaybedilmesi durumu

 

Klasik hemofili

Hemofilinin en yaygın türü olan Hemofili A'nın bir başka adı. Hemofili A, Faktör VIII'in eksikliğine veya yeterince üretilememesine bağlı olarak gelişen bir pıhtılaşma bozukluğudur.

 

Klonlama

Bir genin kopyalanması işlemi. Bir gen (DNA molekülü) bir plazmid vektörünün içerisine yerleştirilir. Çok hızlı çoğalabilme kapasitesine sahip hücrenin (ev sahibi) içerisine vektörün yardımıyla istenen genin taşınması ve ev sahibi bölünüp çoğaldıkça, taşınan genin sayısının da hücrenin bölünmesiyle doğru orantılı olarak artması

 

Koagülasyon

(Bakınız Pıhtılaşma)       

 

Koagülasyon Mekanizması (Koagülasyon Kaskadı)

(Bakınız Pıhtılaşma Mekanizması)

 

M

Morluk

Deri altına kanama gerçekleşmesi durumunda deri yüzeyinin altında oluşan siyah – mavi renk değişikliği

 

P

Pıhtı (Kan pıhtısı)

Hasarlanma bölgesinde gerçekleşen kanamanın durdurulabilmesi amacıyla vücut tarafından oluşturulan biyolojik tıkaç.

 

Pıhtılaşma (Koagülasyon)

Kan kaybının durdurulması. Pıhtılaşma, sıvı haldeki kanın, zedelenmiş kan damarını kapatacak veya tıkayacak şekilde jöle-gibi daha yoğun bir hale gelmesi aşamalarının tümüne verilen isimdir. Hemofili hastalarında, pıhtılaşma görevini yerine getirmekten sorumlu olan proteinlerin miktarlarında azalma söz konusudur. 

 

Pıhtılaşma Faktörü

Pıhtılaşma mekanizmasında rol alan kan komponentlerinden her biri

 

Pıhtılaşma Mekanizması (Pıhtılaşma Kaskadı)

Kan pıhtısının oluşturulması amacıyla, kandaki pıhtılaşma faktörlerinin birlikte çalışarak fibrin üretmesi işlemine verilen isim.  Kan, vücutta atardamarları, toplardamarları ve kılcal damarları da kapsayan ve kısaca 'kan damarları' adı verilen ince tüplerin içerisinde dolaşmaktadır. Eğer bu damarlardan bir zedelenmiş ise (bir yerinizi incittiniz anlamına gelir), kan zedelenme noktasından damar dışına akar. Eğer zedelenme, çizik, kesik gibi vücut dışında gerçekleşmiş ise kanın damar dışına aktığını gözünüzle de görürsünüz. Ancak kanama gözümüzle göremeyeceğimiz şekilde, vücut içerisinde de gerçekleşebilir. Kanın görülüp görülmemesinden bağımsız olarak, vücut kanamanın durdurulmasını ve hasarlanmış damarın tamir edilmesini sağlamak durumundadır.

 

Tamir edilme sürecinde birinci aşama, damar içerisinden akan kan miktarının azaltılması amacıyla kan damarının büzüşmesidir. Daha sonra, kanda bulunan trombositler, hasarlanma bölgesine toplanarak geçici bir tıkaç oluştururlar. Ancak bu tıkacın ömrü yalnızca birkaç saattir. Genellikle daha güçlü bir tıkaç oluşumuna ihtiyaç duyulur.

 

Kanın pıhtılaşması, farklı konsantrasyonlarda kan içerisinde dolaşan çoğu protein yapısında pıhtılaşma faktörlerinin koordineli olarak çalışmasına bağlıdır. Pıhtılaşma faktörleri kendi isimleri ile veya Roma rakamları ile gösterilirler. Bu faktörler, trombosit tıkacının sağlamlaştırılmasını sağlayacak fibrin adı verilen güçlü protein zincirleri oluştururlar. Fibrin iplikçiklerinin oluşturduğu tıkaca, fibrin pıhtısı adı verilir. Yalnızca fibrin pıhtısı yardımıyla kanama durdurulduktan sonra, vücut hasarlanmış olan damarı onarmaya başlayabilir. Kan damarı tamir edildikten sonra, fibrin pıhtı vücut içerisinde vücut tarafından yokedilir veya vücut dışında oluşan kabuğun düşmesi ile vücuttan atılır.   

 

Yukarıda anlatılan ilk iki aşama, kişinin hemofili hastası olup olmamasından bağımsız olarak gerçekleşir: damarlar büzüşerek daralır ve trombositler kanama noktasına toplanıp birbirlerine tutunarak tıkaç oluştururlar. Ancak hemofilisi olanlarda, üçüncü aşama tam olarak gerçekleşemez çünkü güçlü bir pıhtı oluşumunu sağlayabilecek yeteri miktarda pıhtılaşma faktörü kanda mevcut değildir. Gerekli olan pıhtılaşma faktörünün eksik olması durumunda, pıhtı oluşamaz veya oluşsa bile çok güçsüz bir pıhtı olacağı için kanama devam eder. Hemofili hastaları normal kişilere oranla daha hızlı kanamazlar ancak kanamanın durdurulabilmesi daha uzun zaman alır.   

 

Hemofili hastalarında eksik olan pıhtılaşma faktörü Faktör VIII veya Faktör IX'dur. Kişinin hemofili türü de eksik olan faktöre bağlı olarak değişir: Faktör VIII eksikliğinin görüldüğü kişiler Hemofili A, Faktör IX eksikliğinin görüldüğü kişiler de Hemofili B olarak tanımlanırlar.

 

Plazma

Kanın pıhtılaşma faktörlerini içeren saydam kısmı

 

Plazmid

Bir genin normalde bulunmadığı bir başka hücrenin içerisine taşınabilmesi için vektör amacıyla kullanılan dairesel DNA molekülü. Rekombinant proteinlerin üretilmesi için kullanılan tekniklerden biri. Plazmid vektörler, bazı Faktör VIII preparatlarının üretilmesi için kullanılmaktadır.

 

Profilaksi

Dolaşımda bulunan faktör seviyelerinin kanama engellenecek kadar yüksek oranlarda tutabilmesi için oluşturulan infüzyon programı dahilinde düzenli pıhtılaşma faktörü infüzyonu yapılması. Amerika Ulusal Hemofili Birliği Medikal ve Bilimsel Danışma Kurulu (MASAC) 1994'te yayınladığı "öneriler"inde, ağır tip genç hemofili hastalarında profilaksinin en anlamlı tedavi olduğunu bildirmektedir. Profilaktik olarak verilen faktör infüzyonları ile kanamaların engellenmesi amaçlanmaktadır.

 

Primer profilaksi belirlenmiş program dahilinde düzenli faktör infüzyonudur. MASAC, pediyatrik hemofili hastalarının kanama sıklığı ve kanama ciddiyeti hematolog tarafından belirlendikten sonra, çocuğun yaşam standartlarının yükseltilebilmesi için  1 – 2 yaşında profilaktik tedaviye başlanması gerektiğini savunmaktadır. 

 

Sekonder profilaksi daha geniş anlamlı bir terimdir. Bir sefere mahsus olmak üzere veya belli bir zaman dilimini kapsayacak şekilde verilen faktör infüzyonu anlamına gelebilir. Örneğin, spor ve egzersiz öncesinde, diş çekimi, cerrahi girişim gibi medikal bir müdahale öncesinde veya rehabilitasyon tedavisi süresince kanamayı engelleyici faktör uygulaması yapılabilir. Sekonder profilaksi, hemofiliye bağlı eklem hasarı olan çocuklarda daha büyük hasar oluşmasının engellenmesi amacıyla da uygulanabilir.

 

R

Rekombinant Faktör

Rekombinant faktör, laboratuar ortamında üretilmiş olan Faktör VIIa, Faktör VIII veya Faktör IX konsantrelerine (preparatlarına) verilen genel bir isimdir. Bu faktör konsantreleri, insan kanından veya plazmasından elde edilmezler. Rekombinant DNA teknolojisi ile, insandan alınan faktör geni, insana ait olmayan ancak çok hızlı çoğalabilme yeteneğine sahip olan ve bu sürede de insan pıhtılaşma faktörünü çoğaltabilen hücreler içerisine yerleştirilir.  

Rekombinant pıhtılaşma faktörleri insan plazmasından ayrıştırılmak suretiyle elde edilmiş faktörler olmasalar da preparat içerisindeki faktörler, insan kaynaklıdır. Plazmadan elde edilen ve rekombinant olan pıhtılaşma faktörleri fiziksel veya kimyasal yapıları açısından neredeyse birbirlerinin aynısıdır ve her iki tür faktör konsantreleri de insan Faktör VIII geninde yer alan genetik bilginin kılavuzluğunda üretilirler. Vücuda infüzyon yoluyla verildiklerinde de vücut içerisinde aynı mekanizmaya dahil olup, benzer etkiler gösterirler.      

 

Rekombinant faktörün nasıl üretildiği aşağıda kısaca anlatılmaktadır:

• Faktör VIII ve Faktör IX üretiminden sorumlu olan insan genleri, genetik olarak değiştirilmiş viral vektör olarak da adlandırılan virüs DNA'sı içerisine eklenirler. İnsan geni eklenmiş olan vektör daha sonra bu geni kabul edip, taşıyabilecek ve çoğaltabilecek insan kaynaklı olmayan hücrelere yerleştirilirler.

• İnsan Faktör VIII veya Faktör IX genini taşıyan insan kaynaklı olmayan hücreler, büyüyebilecekleri ve çoğalabilecekleri, gerekli besinleri içeren uygun ortamın sağlanmış olduğu büyük tanklara yerleştirilirler.

• Bu ortamda hücreler büyüyüp çoğalırlar.

• Hücrelerin içerisindeki faktör geni, Faktör VIII veya Faktör IX'un üretilmesini sağlar. Üretilen faktörler de tank içerisindeki ortama salgılanırlar.

• Faktörleri içeren bölüm tanktan alınır ve hücreler filtreden geçirilir.

• Rekombinant faktör birçok saflaştırma aşamasına tabi tutulur.

• Saflaştırılmış faktör dondurulup kurutulur, şişeler içerisine alınarak paketlenir ve etiketlenir.

 

Rekombinant Faktör VIII

Plazmadan ayrıştırılmak (izole etmek) yerine, genetik olarak değiştirilmiş memeli hücrelerinde üretilen Faktör VIII.

(Bakınız Rekombinant Faktör)        

 

Replasman tedavisi (Yerine koyma tedavisi)

Hemofilide, vücutta eksik olan veya işlevini tam olarak yapamayan faktörün görevinin pıhtılaşma faktörlerinin infüzyonu ile geçici olarak yerine getirilmesi. Hemofili A'da, replasman tedavisi amacıyla Faktör VIII infüzyonu yapılır.

 

S

Spontan kanama

Ani, beklenmeyen iç kanama.

 

T

Taşıyıcı

Taşıyıcı, hemofili gibi belli bir özelliği ile ilgili bilgilerin taşındığı genlerinden birinde işlev bozukluğu olan ancak bu işlev bozukluğunun sağlığına yansımadığı kişilere denir. Genler, vücudun biyokimyasal parmak izleridir. Kişinin saç rengi, göz rengi, ten rengi gibi özelliklerinin belirlenmesi için gereken proteinlerin üretimi için vücuda komutlar verir. Genler, ayrıca özel birtakım görevleri olan proteinlerin üretilmesi için de talimatlar vermektedir. Eğer bu genlerden birinde herhangi bir bozukluk olursa, vücut fonksiyonlarının bir kısmı yerine getirilemez. Hemofilisi olanlarda, vücuda 'pıhtılaşma faktörü üret' komutunu veren genin işleyişinde bir aksama veya durma söz konusudur ve bu aksama pıhtılaşma bozukluğuna neden olur.      

İnsanda kromozom adı verilen uzun DNA zinciri üzerinde, 50,000 – 100,000 mikroskopik gen yer alır. Vücuttaki her hücrede 23 çift olarak gruplanmış 46 kromozom bulunur. Kanın pıhtılaşması için gereken bilgilerin (komutların) yer aldığı gen çifti, bebeğin erkek mi kız mı olduğunu belirleyen genlerin bulunduğu kromozom üzerindedir. Bu genlere "cinsiyete bağlı" genler denir. Hemofiliye neden olan genler, cinsiyet genleri ile aynı kromozom çifti üzerinde bulunduğu için, hemofili hastalığı bebeğin kız veya erkek olmasına bağlı olarak belirgin bir seyir gösterir. Bebeğin hemofili hastası olup olmayacağına kısaca bakalım:

•   Bebek, spermin yumurta ile birleşmesi sonucu oluşur.

•   Sperm, babanın genetik yapısının yarısının bir kopyası olan 23 kromozom içerir.

•   Aynı şekilde yumurta da, annenin genetik yapısının yarısının bir kopyası olan 23 kromozom içerir.

•   Sperm ile yumurtanın birleşmesinden oluşan yeni hücre, yarısı anneden yarısı da babadan gelmek üzere 46 kromozoma sahiptir.

•   Yumurta hücresi her zaman X kromozomu taşır (Her insanda en az bir X kromozomu bulunmaktadır).

•   Sperm ise X veya Y kromozomu taşır.

•   Hem spermde hem de yumurtada X kromozomu varsa, kız çocuk dünyaya gelir. Bayanlar XX'tir.

•   Sperm Y kromozomu taşıyor ise, X kromozomu taşıyan yumurta ile birleştiğinde, bir erkek çocuk dünyaya gelir. Erkekler XY'dir.

•   Hemofili geni X kromozomu üzerinde bulunur.

•   Eğer hemofili geni taşıyan bir X kromozomu (Xh olarak gösterelim), normal bir X kromozomu ile birleşirse, doğacak çocuk kız olur ve bu kız çocuk hemofili hastalığının taşıyıcısıdır. (cinsiyet kromozomu: XhX).

•   Eğer hemofili geni taşıyan bir X kromozomu (Xh), Y kromozomu ile birleşirse, doğacak çocuk erkek olur ve bu erkek çocuk hemofili hastasıdır. (cinsiyet kromozomu: XhY).

 

Taşıyıcı bir annenin (XhX) X kromozomlarından yarısı hemofili geni taşırken, diğer yarısı normaldir. Annenin büyük bir ihtimalle hemofilisi olmaz çünkü sağlam olan normal X kromozomu, diğer genin ürettirmeyi başaramadığı pıhtılaşma faktörünü telafi edecek miktarda pıhtılaşma faktörü ürettirebilir. Ancak annenin hemofili geni taşıyan X kromozomunu doğacak çocuğuna geçirebilmesi ihtimali vardır. Eğer doğacak erkek çocuk anneden hemofili geni taşıyan X kromozomunu almışsa, çocukta hemofili görülür çünkü çocuğun sahip olduğu tek X kromozomu yeterince pıhtılaşma faktörü üretemez. Erkek çocuk, bu durumu telafi etmek için gerekli olan normal bir X kromozomuna sahip değildir.    

Taşıyıcı annelerin çocuklarının hemofili geni taşıyan X kromozomunu alabilme şansı %50'dir. Anne taşıyıcı ise, hemofili geni taşıyan X kromozomunu veya normal X kromozomunu almasına bağlı olarak doğacak kız çocuğunun da taşıyıcı olması ihtimali %50'dir.

 

Taşıyıcı anneden erkek çocuğuna hemofili geni taşıyan X kromozomu geçmiş ise, çocuk hemofili hastası olur. Eğer taşıyıcı olmayan bir bayanla (XX) evlenip çocuk sahibi olurlarsa, babada mevcut olan tek X kromozomu da hemofili geni taşıdığı için doğacak kız çocuklar mutlaka taşıyıcı olur (XhX). Doğacak erkek çocuk babadan yalnızca Y kromozomunu aldığı için hemofilili olmaz. Anneden gelen X kromozomu normaldir, Y kromozomu da hemofili ile ilgili genleri taşımaz.  

Hemofilisi olan bir erkek, hemofili taşıyıcısı olmayan normal bir bayanla evlenir ve yalnızca erkek çocuk sahibi olursa, babaya bağlı hemofili hastalığı o aileden tamamen silinmiş olur.

 

Trombosit

Hasarlanmış kan damarına toplanarak pıhtılaşmanın gerçekleşmesine yardımcı olan küçük hücre parçacıkları.

 

V

von Willebrand Faktörü (vWF)

Trombositlerin kanama noktasında toplanmasında rol alan büyük bir proteindir. Faktör VIII'in doğal stabilizatörü olarak görev yapar, Faktör VIII'in parçalanmasını engelleyerek dolaşımda kalmasını sağlar.

 

X

X kromozomu

İnsanlarda, bebeğin cinsiyetini belirleyen bilgilerin taşındığı genlerin bulunduğu iki cinsiyet kromozomundan (X ve Y) biri. Faktör VIII ve Faktör IX'un üretilmesi için gereken talimatın taşındığı genler yalnızca X kromozomunda bulunmaktadır. Hemofili A veya B'de, Faktör VIII veya Faktör IX geni işlevini tam olarak yerine getirememektedir. Bayanlarda iki tane X kromozomu vardır, dolayısıyla da X kromozomlarından birinin faktör geninin (hemofili geni) işlevini yerine getirememesi durumu neredeyse her zaman diğer X kromozomu üzerinde bulunan fonksiyonel (sağlıklı işleyişe sahip) faktör geni tarafından telafi edilebilmekte ve sağlam pıhtı oluşumu için gerekli olan pıhtılaşma faktörleri yeterli miktarlarda üretilebilmektedir. Bir bayanının hemofili hastası olması duruma çok nadir olarak rastlanmaktadır. Erkeklerde ise bir X kromozomu, bir de Y kromozomu vardır. Dolayısıyla da bu X kromozomunun sağlıklı işleyişe sahip olmayan faktör geni (hemofili geni) taşıması, erkeğin hemofili hastası olmasına neden olur. Bayanlar hemofili için  taşıyıcı olurken, çok nadir bazı durumlar dışında yalnızca erkeklerde hemofili görüldüğünü söyleyebiliriz.

 

Y

Y kromozomu

İnsanlarda, bebeğin cinsiyetini belirleyen bilgilerin taşındığı genlerin bulunduğu iki cinsiyet kromozomundan (X ve Y) biri. Faktör VIII ve Faktör IX'un üretilmesi için gereken talimatın taşındığı genler yalnızca X Kromozomunda bulunmaktadır. Bayanlarda iki tane X kromozomu bulunurken, erkekler bir X kromozomu, bir de Y kromozomu taşır. Nadir bazı durumlar dışında, bayanlar hemofiliden etkilenmeden yalnızca taşıyıcı olurken, erkekler hemofili hastalığından etkilenirler. Erkeklerde bulunan Y kromozomu üzerinde Faktör VIII veya Faktör IX geni yer almaz. Vücudunun Faktör VIII veya Faktör IX üretip üretemeyeceği mevcut olan X kromozomundaki genetik bilgilere bağlıdır. Eğer erkek çocuk, annesinden görevini tam olarak yerine getiremeyecek yapıda bir faktör geni taşıyan X kromozomunu almışsa hemofilik olur.

 

Kaynak: http://www.hemofili-dunyasi.com/hemofili_ansiklopedi.aspx

20’nci Dünya Hemofililer Günü

21 Şubat 2009 Cumartesi

17 Nisan 1989 yılında bu yana; hastalar, hasta grupları, tedavi merkezleri ile birlikte kutlanan dünya hemofililer gününün bu yılki teması “hep beraber” son 20 yıl içinde dünya hemofililer günü tüm kanama bozukluğu çeken hastalarının sesini duyurmak için çalışmıştır.
Bu yılki tema “hep beraber” hastalığın kapsamlarını, tedavi şekillerini, önemini vurgulamayı amaçlamaktadır.

17 Nisan 2009’da WFH’nun düzenleyeceği program hakkında bilgiler:
Hemofili hastası olan bireylerin yaşam standartlarını düşürdüğü gibi sağlık açısından kalıcı etkilerde bırakabilir. Dr. Alison STREET (WFH başkan yardımcısı) bu günde yapılacak aktiviteleri anlattı; hastalığa yaklaşım şekilleri, hemşireler, fizik tedavi, psikolog, sosyal görevliler, diş hekimleri ve özel bakım ekipleri bu günde çeşitli sunumlar yapacaklar.

Dr. Alison STREET hemofili tedavi merkezleri ve ortaklarını dünya hemofili gününe davet ediyor.

Basın afişleri ve bilgilerine buradan ulaşabilirsiniz. http://www.wfh.org/index.asp?lang=EN
Daha fazla bilgi için, sford@wfh.org at iletişim WFH iletişim yöneticisi Sarah Ford
Hep beraber bakım kampanyası WFH ve Yardım severlerin katkılarıyla sürdürülmektedir.

Hemofilinin Çaresi Bulundu

12 Aralık 2008 Cuma

Hemofiliye neden olan eksik geni tespit eden bilim adamları, gen terapi yöntemiyle bu geni üretip hastalara naklederek, onları ömür boyu ilaç bağımlılığından kurtarmayı amaçlıyor.

 

ANTALYA - Belçikalı Prof. Dr. Vandendriessche ve ekibi, kanama nedeniyle ölmesi gereken hemofilili farelerin bünyelerinde gen terapi yöntemiyle pıhtılaştırıcı üreterek, kanamayı durdurmayı başardı. Vandendriessche, “çalışmamız bize gen terapi yöntemi hemofili hastalığını kesin olarak tedavi edebileceğimizi gösteriyor” dedi.

 

 

Bilimadamları, kanda pıhtılaşmayı sağlayan faktör proteinlerinin eksikliği ya da görev yapamaması sonucu ortaya çıkan bir kanama hastalığı olan hemofilinin kesin tedavisi için çalışmalarını sürdürüyor. Ciddi bir sağlık sorunu olarak değerlendirilen ve yaşam kalitesini düşürmenin yanı sıra kalıcı sakatlıklara ve ölümlere de neden olabilen hastalığın tedavisi için hemofililer ömür boyu ilaç kullanıyorlar.

 

Yapılan çalışmalar, hastalara sağlıklı genlerin şırınga edilmesi esasına dayanan gen terapi yönteminde yoğunlaşırken, bu yöntem hemofilinin kesin tedavi için umut veriyor.

 

KOLAYCA BEYİN KANAMASINA NEDEN OLABİLİYOR

Belçika’daki Leuven Üniversitesi’nde gen terapisiyle ilgili çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Thierry Vandendriessche, hemofilinin genetik bir hastalık olduğunu ve genellikle erkek çocuklara annelerinden geçtiğini söyledi.

 

Hemofili hastalarının sürekli ilaç kullanmak zorunda olduğunu ifade eden Prof. Dr. Vandendriessche, son 15 yıldır kanama düzensizliği olarak adlandırılan hastalığın gen terapisiyle tedavisi üzerine çalıştığını vurguladı.

 

Hemofilinin iki çeşidi olduğunu dile getiren Prof. Dr. Thierry Vandendriessche, yaygın olan hemofili A’nın kanı pıhtılaştıran faktör 8’in eksik olmasından kaynaklandığını ve 10 bin erkekten birinde görüldüğünü söyledi. Faktör 9’un eksikliğinden kaynaklanan hemofili B’nin ise daha az görülmesine rağmen daha tehlikeli olduğunu belirten Prof. Dr. Vandendriessche, “İkisi de hastalarda aynı soruna sebep oluyor. Bu hastalıkla doğan çocuklar çok yumuşak darbelerde bile kanamaya maruz kalıyorlar, kolayca beyin kanaması bile geçirebiliyorlar” dedi.

 

EKSİK GENİ NAKLEDECEKLER

Hemofili hastalarının tedavi edilebildiğini ancak hastalığın yok edilemediğini vurgulayan Vandendriessche, hastaların, kanın pıhtılaşmasını sağlayan faktörleri içeren ilaçları ömür boyu kullandıklarını söyledi.

 

Hastaların bu ilaçlarla yaşam kalitelerini yükselterek yaşadıklarını ifade eden Vandendriessche, “Hemofiliye neden olan eksik geni tespit ettik ve o geni üretip hastalara naklederek onları ömür boyu ilaç bağımlılığından kurtarmaya çalışıyoruz” dedi.

 

Vandendriessche, devamlı pıhtılaştırıcı ilaç vermektense hastalığa neden olan eksik geni gen terapisiyle hastaya naklederek, bu pıhtıların üretimini sağlamayı amaçladıklarını vurguladı.

 

KESİN TEDAVİ EDİLECEK

Araştırmalarını fareler üzerinde denediklerini ve başarılı olduklarını dile getiren Prof. Dr. Vandendriessche, şunları söyledi:

“Çalışmamız bize gen terapi yöntemi ile pıhtılaştırıcı faktör üretimini sağlayarak hemofili hastalığını kesin olarak tedavi edebileceğimizi gösteriyor. Hastalığa neden olan eksik genin taşıyıcılara yüklenip doğru hücrelere ulaştırılması gerekiyor. Tipik olarak kanı pıhtılaştırıcı faktör karaciğerde üretiliyor. Eğer biz, ürettiğimiz bu geni, karaciğer hücrelerine ulaştırabilirsek, burada tekrar pıhtılaştırıcı faktörün üretimi başlayabilir. Gen terapisi sayesinde hemofili kesin olarak tedavi edilebilecek. Her ne kadar, almamız gereken biraz daha yol olsa da kendimize güveniyoruz. Gen terapisiyle çok daha tehlikeli hastalıkların da tedavi edileceğine inanıyorum.”

 

FARELERDE ÖLÜME NEDEN OLACAK KANAMAYI DURDURDULAR

Prof. Dr. Vandendriessche ve ekibi, araştırmalarını hemofili hastalığı olan fareler üzerinde denedi. Ekip, kanama nedeniyle ölmesi gereken hemofilili farelere, ürettikleri ve hastalığa neden olan eksik geni nakletti. Eksik gen, farenin bünyesinde pıhtılaştırıcı üretmeyi başardı. Bu sayede farede ölüme neden olması beklenen kanama durdu.

 

Ekip, deneylerin klinik safhada daha güvenli ve etkili olabilmesi için eksik geni hücrelere taşıyacak değişik yöntemler üzerine de çalışıyor.

 

Faktör 8 ve faktör 9’un doğru bir şekilde hücrelere en güvenli ve etkili yöntemle nasıl ulaştırılması gerektiği üzerindeki çalışmalarını sürdüren ekip, köpek ve maymunlardaki denemelerin ardından yöntemi insanlara uygulayacak

Rekombinant ve Plazma Kaynaklı Faktör Konsantreleri

4 Haziran 2008 Çarşamba

Yurdumuzda faktör konsantrelerinin piyasaya çıkması ve hemofili hastalarında kullanılabilmesi 1980’li yılların başındaki serbest piyasa ekonomisi ve ilaç ithalatının kolaylaştırıldığı dönemde başlamıştır. 15 yıllık bir geçmişi olması nedeniyle bu imkândan faydalanamayan yaşı 15 den büyük olan Türk hemofili hastalarının hemen, hemen büyük bir çoğunluğunda farklı oranlarda eklem sakatlığı mevcuttur. Yurdumuzdaki hemofili hastalarının günümüzde % 90’ının sosyal güvencesi vardır ve gerektiğinde hastane şartlarında faktör alabilme şanslarına kavuşmuşlardır. Ancak söz konusu yüz güldürücü tabloya ancak son 3-5 yılda ulaşabildiğimiz unutulmamalıdır. Son yıllarda hematolog sayısının hızla artarak yurdun dört bir yanındaki Anadolu Üniversitelerinde hizmet vermeleri ile hemofili hastalarımızın kaderi olarak bildikleri sakatlık tablosu değişmeye başlamıştır. Bununla birlikte ülkemizde farklı tipte sosyal güvence kurumlarına sahip olan hemofili hastalarının aynı kalitede hizmet aldıkları söz edilemez. Bundan 10 yıl önce, ülkemizdeki hemofili hastalarının önceliği acil ve ciddi kanamalarda tedavi amacıyla kullanmaları gereken faktöre ulaşabilmekti. Artık günümüzde önemli bir çoğunluk bu imkâna kavuşmuş olup küçümsenmeyecek sayıda çocuk ve genç hemofili hastası da “profilaksi” imkanından faydalanabilmektedir. Bunca yıldır hastalarımızda kullandığımız plazma kaynaklı faktör konsantrelerinden çok faydalandığımızı, hastalarımızın ciddi ve sakat bırakıcı birçok kanamasının tedavi edildiğini, eski yıllarda akla bile gelmeyecek düzeyde operasyonun bu hastalarda yapılabildiğini üstelikte viral bulaş açısından oldukça emniyetli olduğunu söyleyebiliriz. Ege Hemofili Merkezinin deneyimlerine göz attığımızda son 10 yılda plazma kaynaklı ithal faktör kullanılan 100’den fazla hemofili hastasının hiçbirine Parvovirus hariç tutulursa virüs bulaşmadığı dikkat çekicidir. Buna karşın aynı merkezde daha önceki yıllarda tedavilerinde TDP kullanan hastaların yaklaşık 1/3’ünde kronik hepatit-C saptanması hala bu yetersiz ve sakıncalı tedavi şeklini uygulayan hekimlere bir ders olması açısından önem taşımaktadır. Aynı merkezin plazma kaynaklı ürün kullanımı ile inhibitör gelişme prevalansının % 16, insi dansının % 4 olduğu hatırlandığında söz konusu faktör konsantrelerinin etkin olması yanısıra güvenilir de oldukları izlenmektedir. Ancak günümüzde Batı ülkelerinde rekombinant faktör konsantreleri uygulanması oranı %90’ı aşmış durumdadır. Rekombinant ürünler ile sağlanan deneyim 10 yılı aşmış ve pazar paylarında üst dilimlere ulaşmıştır. Batı ülkeleri 1980’li yılların başında yaşadıkları AIDS faciasını ve 2000’li yıllarının hemen öncesindeki Deli dana hastalığı korkusu nedeniyle plazma kaynaklı faktörlerden rekombinant faktörlere hızlı bir geçiş yapmaktadırlar. Bu geçiş döneminde rekombinant faktörler açısından tek olumsuz nokta inhibitör gelişme sıklığının artmış olmasıdır.  Dünya ilaç piyasasında en az 10 yıldır başarıyla kullanılan rekombinant FVIII ve FIX konsantreleri hakkında ayrıntılı bilgi verilmiştir. Son yıllarda Kore’de Green Cross’un yeni bir FVIII konsantresi , Japonya’da ise bir Japon firması rekombinant FVII+FX kombinasyonu üretmek için çalışmalar yapmaktadır. Türkiye’de ise Rekombinant faktörlere (Recombinate ve Kogenate-FS) 2006 yılında Sağlık Bakanlığı ruhsat verilmesine rağmen 2007 yılında BUT sorunları nedeniyle Türk hemofili hastalarında kullanılamamaktadır.

Inhibitör Sorunu ve Hemofili Kakımındaki Önemi

Güncel viral inaktivasyon metotlarının plazma kaynaklı faktör konsantrelerinde yaygın olarak uygulanması ve son yıllarda uygulamaya giren rekombinant faktör konsantreleri sayesinde Hemofili tedavisinin “en sık” rastlanan ve “en ciddi” komplikasyonu inhibitör gelişimi olarak değerlendirilmektedir. Tedavi amacıyla uygulanan faktör konsantresini inaktive eden blokan antikorlar nedeniyle kanamanın durdurulması zorlaşmakta hatta imkânsızlaşmaktadır. Bu durumda hastaları hayata bağlayan faktör konsantreleri etkisiz kaldığından özel inhibitör ilaçları kullanmak gerekmektedir. İnhibitörlü olgularda sanıldığının aksine kanama sıklığı artmamaktadır. Ağır bir hemofili hastasında ortalama 2 ayda bir ciddi ve tedavi gerektiren hemartroz olmaktadır. İnhibitör gelişen hemofili hastalarında da benzer sıklıkta hemartroz gelişmektedir. İnhibitör gelişen hastalardaki temel sorun hemostazın sağlanmasında önemli zorluklar yaşanmasıdır. Bu zorluklar hem hastada sakatlık gelişme riskini arttırmakta, hastanın hayat kalitesini düşürmekte hem de tedavi maliyetini inanılmaz düzeyde arttırmaktadır. Türkiye marketinde inhibitör tedavisinde kullanılan 2 ürün de mevcuttur (NovoSeven ve FEIBA).

 

Radyoizotop Sinovektomi'nin Hemofili Tedavisindeki Yeri

3 Haziran 2008 Salı

Hemofili hastalığında erken çocukluk yaşlarında başlayan ve yineleyen eklem içi kanamalar ileri yaşlarda ciddi eklem sakatlıklarıyla karşımıza çıkmaktadır. Özellikle faktör düzeyi <%2 olan ağır hemofili A ve B hastalarının en önemli kronik sorunu “kronik hemofilik artropati” şeklinde adlandırılan kalıcı eklem patolojisidir. Hemofili Hastalarındaki eklem patolojilerinin tam olarak önlenmesinin tek yolu uzun süreli primer profilaksi uygulamasıdır. Episodik olarak yani kanama olduktan sonra yapılan faktör uygulamalarının eklem patolojisinin gelişmesini yeterince önleyemediği açıkça gösterilmiştir. Yurdumuzda hemofili hastalarının sosyal güvence sorunu ve güvencesi olanların da çoğunu kapsayan kısıtlı olarak faktör konsantresi uygulaması nedeniyle hemofilili hasta çocuklarımızda daha erken yaşlarda bile hemofilik artropati gelişmektedir. Primer profilaksi Türkiye’de son 10 yıldır oldukça kısıtlı olarak uygulanmaktadır ama söz konusu uygulamayla az sayıda hastada da olsa Batı ülkeleri Düzeyinde sekelsiz bir eklem koruması elde edilebilmiştir. Yineleyen eklem kanamalarının erken dönemde ve yeterince faktör konsantresiyle tedavi edilmesi büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de kullanımın güvenceli hastalarda bile kısıtlı olması nedeniyle yineleyen kanamalar sonrası “kronik sinovitis” olayı gelişmesi sıklıkla rastlanmaktadır. Sinovit olayı progresif artropati açısından kritik noktadır. Çünkü sinovyal dokudan salgılanan birçok mediatör kıkırdak ve eklem harabiyetini hızlandırmaktadır. Bu aşamadan sonra Sinovit tedavi edilemediği takdirde çok genç yaşta bile kalıcı eklem sakatlığı kaçınılmaz olacaktır. Sinovit tedavisinde tıbbi tedavi seçenekleri oldukça sınırlıdır. Benzer kronik Sinovit tablosuyla kalıcı sakatlık oluşturan Romatoid Arterit hastalarında 50 yıldır uygulanan “radyoaktif sinovektomi” tedavisinden elde edilen deneyimlerin hemofili sahasındaki uygulamaları ile elde edilen sonuçlarla 2000 yılından itibaren çok güncel bir tedavi sekli olarak tanıtılmaya başlamıştır. Artık bilimsel dergilerde çocukluk yaşlara kadar inerek kronik sinovitli hemofili hastalarında eklem içi radyoizotop madde uygulaması ile çok başarılı uzun dönem takipli çalışmalar bildirilmektedir: Çocuğun yaşı kaç olursa olsun kronik Sinovit mevcutsa rahatlıkla uygulanabilmektedir. Radyoizotop Sinovektomi, Radyoaktif Sinovektomi, Radyonüklid Sinovektomi ve Radyoizotop Sinovyortezis terimleri birbirleri yerine kullanılmaktadır. İşlemin temel mantığı eklem içi “sinovyal aralığa “radyoaktif izotop” enjekte ederek sık kanamalara neden olan frajil ve hipertrofik durumdaki sinovyal dokunun belli bir süreçte fibrozise uğratılmasıdır. Eklem patolojisine götüren kıkırdak yıkımına yol açan çeşitli enzimlerin salgılandığı kaynak sinovyal doku ve sıvısı olduğundan söz konusu bölgenin fibrozise uğratılması tedavide primer etkili olmaktadır. Önceki yıllarda romatoid arteritten elde edilen deneyimler hemofili hastalarında kullanılırken sadece erişkin hastalarda uygulama alanı bulabilmişti. Hâlbuki zaten artropatisi ileri düzeye erişmiş erişkin hastalarda radyoizotop uygulamasının yeterince etkin olması olası değildi. Son 10 yılda elde edilen deneyimler, etkinlik ve güvenirlik çalışmaları ile 10 yaşın altındaki çocuklarda çok daha etkin ve güvenilir bir tedavi şekli olduğu kanıtlanmıştır. Böylece ilk kez 30 yıl önce hemofili hastalarına uygulamaya başlanan bu benzersiz yöntem artık dünya çapında bir önem kazanmıştır. Radyoaktif ajan olarak Batı Avrupa ülkelerinde İtriyum 90 ve Rhenium 186 kullanılmaktadır. Kullanılan İzotop maddelerin oldukça güvenilir ve emniyetli oldukları gösterilmiştir. Yurdumuzda ise çok sayıda merkezde başarılı uygulamalar yapılmaktadır. Bu merkezler Uygulama sayısı açısından sıralandığında Ege Üniversitesi ön sıradadır. Söz konusu merkezde 2007 yılı itibarıyla tam 206 ekleme radyoizotop sinovektomi işlemi yapılmıştır.

Hemofili Tedavisi Olmayan Bir Hastalık Değildir!

2 Haziran 2008 Pazartesi

Yanlış bilindiği aksine hemofili hastalığı “tedavi edilebilen” bir hastalıktır. Nesilden, nesile aktarılan ve hayat boyu süren bir kanama eğilimi olması ve kanamalarla hayatın kaybedilebileceği gerçeği ve gelişebilecek yüksek sakatlık oranlarının bile uygun tedavi yaklaşımlarıyla üstesinden gelinebilmektedir. Hemofili hastalarına hep söylediğimiz bir cümle vardır: “Faktör uygulaması hemofili hastaları için hayat suyudur”. Gerçekten de kanamaların gerek korunmasında gerek tedavisinde uygun doz ve sürede faktör kullanımı söz konusu olduğunda hemofili hastaları da sağlıklı akranları gibi normal hayat sürebilirler. Ancak bunun için hemofili hastasının ve ailesinin bilinçli olması ve ülkemiz koşullarında “sosyal güvencesinin olması” zorunludur. Hemofili hastalığının genetik bir hastalık olması nedeniyle radikal tedavisinin gelecekte başarıya ulaşması beklenen “gen tedavisi” olacağı kuşkusuzdur. Ancak X kromozomundaki mutasyon nedeniyle defektif veya yetersiz FVIII proteinine sahip bu hastalarda gerektiğinde bu açığın dışardan verilecek faktör konsantreleri ile kapatılması zor değildir. Son yıllarda inhibitör tedavisinde ulaşılan aşamalar sayesinde de inhibitörlü hastaların kendilerine uygun spesifik faktör konsantreleri (rFVIIa ve APCC) kullanmalarıyla sorunlarının üstesinden gelmeleri mümkün olabilmektedir