RSS

Hemofili Karnesi Doldurma

25 Kasım 2007 Pazar

Hemofili hastaları için özel olarak verilen

Hemofili Takip karnesinde küçük bir hata dahi olsa saatlerce doktor aramak zorunda kalırsınız, bunun için karnede yer alması gereken her şeyi bilmeniz gerekir.

Hasta Adı ve Soyadı: TAM VE OKUNUR OLMALI
Sigorta veya Em. Sic. No: TAM VE OKUNUR OLMALI
Kurum: KISALMA YAZILABİLİR
Teşhis: VERİLECEK İLAÇ MİKTARI VE HASTALIK YAZILMALI
Kanama Yeri: KANAMANIN OLDUĞU YER YAZILMALI

Tarih ve Protokol No: YAZILDIĞI TARİH VE PROTOKOL YAZILMALI
Dr. Adı ve Soyadı: BU 3 ALANA
Kurumu: DOKTOR KAŞESİ YETERLİ OLUR ( KAŞE HER ARKADAKİ SAYFALARADA ATILMALI)
Dip. No:

Mevcut Faktör Düzeyi: ÖNCEDEN ÖLCÜLMÜŞ DÜZEY YAZILIR
Hedef Faktör Düzeyi: %60’a ÇEKİLMELİ
İnhibitör Düzeyi: ÖNCEDEN ÖLCÜLMÜŞ DÜZEY YAZILIR
Vücut Ağırlığı: ÖLÇÜLEN VÜCUT AĞIRLIĞINIZ YAZILIR

Alttaki boşluğa:

Rp / 1 (İLACIN MARKASI YAZILIR) – Faktör VIII 1000 Ü DIIB (iki) 1x2
Kanama yeri: Sol dirsek içi kanama

Sağlık karnesine yazılacaklar:

Ad ve Soyadı :
Sigorta / Tahsis No.:
Tarih:
Protokol No:
Dr Adı Soyadı:
Teşhis:
Alttaki boşluğa:

Rp / 1 (İLACIN MARKASI YAZILIR) – Faktör VIII 1000 Ü DIIB (iki) 1x2
Kanama yeri: Sol dirsek içi kanama


Yazılacak yerler tamamlandı şimdi sıra geldi imza faslına:

İlacı Uzman doktor yazdığı için Asistan doktor imzası kabul edilmemektedir. Sağ üst köşede Dr adı yazan yere ve İlacın yazıldığı Alttaki boşluğa toplam 4 sayfaya üstlü altlı kaşe basılmalı. Aynı şekilde imzalarda üstlü altlı atılmalı.

Uzman doktorla işimiz bitti şimdi sıra Nöbetçi şefte:
Nöbetçi şef yazılı kaşe
Nöbetçi şef kaşesi
Yuvarlak Mühür
Eczane kapalıdır kaşesi

Bu dört kaşeyi her bir sayfaya atlamadan basmalı. Bununla işi bitmiyor tabiî ki aynı kaşeleri sağlık karnesine yazılan veya doktor reçetesine de atmalı. Bunla da bitmiyor

Muaf ilaç raporu belgesinin fotokopisine:

ASLI GİBİDİR yazısı.!
Yuvarlak kaşe
Nöbetçi şef yazılı kaşe
Nöbetçi şef kaşesi

Oyalı (Kopya Koyun) dan Hemofiliye Bir Çözüm Haberi

22 Kasım 2007 Perşembe

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Veterinerlik Fakültesinde dünyaya getirilen Türkiye'nin ilk kopya koyunu ''Oyalı''nın sağlık durumunun iyi olduğu bildirildi. Sezaryenle dün dünyaya gelen ''Oyalı'', fakültede düzenlenen basın toplantısının ardından ilk kez basının ve kamuoyunun karşısına çıkarıldı. İÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Şafak Ural, kopya koyunun üniversitenin akademik araştırmaya olan eğitim ve katkısının bir sonucu olduğunu söyledi. Proje sorumlusu Prof. Dr. Sema Birler ve ekibine teşekkür eden Ural, ''Oyalı''nın dün hafif ateş yükselmesi sorunu yaşadığını kaydetti.

Devlet Planlama Teşkilatı ve TÜBİTAK destekli projeler kapsamında yer alan ''Kopya Koyun Projesi''nin sorumlusu Prof. Dr. Sema Birler de kopya koyuna ''Oyalı'' adını Prof. Dr. Ural'ın koyduğunu söyledi. Birler, klonlamanın bir canlının genetik olarak aynı kopyalarının üretilmesi anlamına geldiğini ifade ederek, bir hayvandan yumurta hücreleri elde edildiğini, diğer klonlanacak olan canlıdan da bir vücut hücresinin alındığını anlattı. Yumurta hücresinin tüm genetik materyali dışarı alındıktan sonra yumurta hücresine bir vücut hücresi ilave edildiğini ve bu iki hücrenin kaynaştırılmasıyla bir embriyonun üretiminin başlatıldığını dile getiren Prof. Dr. Birler, oluşan embriyonunun taşıyıcı anneye transfer edilmesiyle klon yavruların dünyaya getirildiğini kaydetti.

Prof. Dr. Birler, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Biz, transfer çalışmamızda 69 adet bölünmüş klon embriyoyu 8 koyuna transfer etmiştik. Bu 8 koyundan 5 tanesinin 18'inci günde yaptığımız hormon analizleri ile gebe olduğunu öğrendik. 40'ıncı günden sonra yaptığımız ultrason uygulamalarında 2 koyunun gebeliğinin devam ettiğini gördük. Klonlama çalışması sonucu gebe kalan koyundan bir tanesi dün doğum yaptı ve Türkiye'nin ilk klon kuzusunu dünyaya getirdi. Diğerinin halen gebeliği devam ediyor. Klonlama bizim için bir sonuç değil, bir başlangıçtır. Planlandığımız yolda ilk birkaç basamağı çıkmış olarak görüyoruz kendimizi ve çok yakın bir dönemde 'Transcenin' koyun üretimiyle devam ederek, hayvanlarda kök hücre çalışmalarına da kısa sürede geçmeyi düşünüyoruz. Ulaştığımız sonuçların, bilgi ve deneyimlerin gerek hayvancılık, gerek insan sağlığı konusunda çalışan meslektaşlarımıza da yardımcı olacağı umudunu taşıyoruz.''

KOLONLAMANIN AMACI

Klonlamanın amaçlarından bir tanesinin hayvancılık ve insan sağlığını ilgilendiren konularda gen transferi yapılmış hayvanların ''biyofabrikalar'' olarak kullanılması olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Birler, hemofili, diyabet gibi hastalıklarda kullanılmak üzere sütünden bazı proteinleri üretebilen koyun oluşturmak ve bu şekilde bu sütün ilaç endüstrisinden kullanılmasını sağlamak olduğunu belirtti.

Prof. Dr. Birler, gebeliği devam eden diğer koyunun 5-6 gün içinde doğum yapabileceğine işaret ederek, ''İlk ultrason incelemelerinde 4-5 yavru gördük. Bunlardan hepsi yaşamıyor olabilir. Yavru büyüdükçe tek tek saymak zorlaşıyor. Ama en az 3 bekliyoruz'' diye konuştu. ''Oyalı''nın tek olarak dünyaya geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Birler, doğum yaklaştıkça hem kendilerinin, hem de taşıcıyı annenin strese girdiğini, bu nedenle sezaryeni tercih ettiklerini söyledi. Prof. Dr. Birler, ''5 kilo 600 gram ağırlığında dün sezaryenle dünyaya getirilen 'Oyalı'nın sağlık durumu iyi'' dedi.

Birler, mezbaha materyalinden yani mezbahada kesilen koyunlardan hücre alarak bunu klonlama işleminde kullandıklarını dile getirerek, bu nedenle ilk kopya koyunun çok özel bir cins olmadığını, daha çok Trakya bölgesindeki yerli koyun melezi gibi durduğunu, ancak bir kaç ay sonra daha kesin olarak ırkının ortaya çıkacağını belirtti.

1 Proje nasıl başladı?
Proje Başkanı Prof. Dr. Sema Birler Radikal'in sorularını yanıtladı: "2003 yılında Devlet Planlama Teşkilatı'na bir proje yapmıştım, proje öyle başlamış oldu. Önce altyapıyı kurmaya çalıştık, DPT projesiyle gerekli bazı cihazlarımızı aldık. Daha sonra TÜBİTAK projesiyle de kimyasal malzemeleri sağladık. Oluşturduğumuz grupta 69 klon embriyon elde ettik. Bunları haziran ayında taşıyıcı koyunlara transfer ettik. Taşıyıcı annelerden 40'ının gebe olduğunu anladık. Ultrason incelemelerinde bunlardan ikisinde gebeliğin devam ettiğini gördük. Bu iki koyunun gebeliği hâlâ devam ediyor ve sağlıklı bir gebelik geçiriyorlar. Şu anda üç aylarını tamamladılar. Koyunlarda gebelik beş aydır; yani yaklaşık yedi haftalık bir süreleri kaldı. Bu dönemi sağlıklı geçirirlerse kasım ayının sonlarında Türkiye'deki ilk klon yavruları doğuracaklar. Gebelik artı ve eksi bir hafta oynayabiliyor, o yüzden tarih kesin değil. Annelerden biri çok yavru taşıyor, onun doğumu erken olabilir."

2 Neden önemli?
"Bu ilk proje, öncelikle klonlama tekniğini burada oturtabilmek ve laboratuvarlarımızı bu çalışmaya hazır hale getirebilmek için gerçekleştirdik. Klonlamayı başarmak bizi, insan sağlığı ve hayvancılık açısından birçok yeni ve öncü çalışmaların yapılabileceği bir alana sokmuş oluyor. Klonlama, her aşaması büyük zorluklar içeren bir uygulama. Bunu dünyada çok az sayıda ülke yapabildi; doğumlarımız gerçekleşirse Türkiye de bu ülkelerden biri olacak."

3 Başarı şansı nedir?
"Bir yumurta hücresinin tüm genetik materyalini dışarı alıp, farklılaşmış bir vücut hücresini bu yumurta hücresinin içine yerleştiriyor ve bu çekirdeği tekrar aktive olarak yavru oluşturmaya yöneltiyoruz.
Başarı şansı çok yüksek değil ama bu oranı artırmayı da hedefleyen çalışmalarımız var."

4 Faydası ne olacak?
"Bu teknik çok çeşitli alanlarda kullanılabilir. Biz bunu özellikle ve öncelikle 'transgenetik hayvan' üretiminde kullanmak istiyoruz. Bu tür hayvanlar, insanların bazı hastalıklar nedeniyle eksik olan ve dışarıdan verilmesi gereken bazı proteinleri üreten, fabrika gibi işlev gören hayvanlar. Transgenik olarak üretilmiş ineğin veya koyunun ürettiği özel sütten bu proteinleri ve aşıları elde edebiliyoruz. Mesela hemofili faktörü, bu koyunun sütünden üretilebiliyor. Klonlamadan, birçok insan hastalığı için faydalanılabiliyor."

5 Türkiye'de benzeri var mı?

"Şu an asıl alanımız koyunlar. TÜBİTAK'ta arkadaşlarımız sığırlar üzerinde çalışıyor. Biz şu anda koyun üzerinde çalışmayı sürdüreceğiz, transgenik koyunlar üretmeyi düşünüyoruz. Koyuna yakın ırklarla, keçi ve manda gibi hayvanlarla ilgili çalışmaları da ilerisi için planlıyoruz

Hemofilide Kanama Niye Uzun Sürer

15 Kasım 2007 Perşembe

Hemofili hastası faktör eksikliği çektiği için, kanamaları uzun sürer. Faktör: Kandaki pırtılaşmayı sağlar, Sağdaki örnekte Hemofili hastası olamayan biri ile Hemofili hastası olan birinin kanamalarının nasıl durduğunu şekil ile açıklanmıştır. Üsteki normal insan / Alttaki hemofili hastası...

Faktör Romen rakamları ile simgelendirilir:
VIII = Faktör Sekiz (8)
IX = Faktör Dokuz (9)

Aynı şekilde A ve B şeklinde ifade edildiği olur:
Hemofili A (Faktör Sekiz)
Hemofili B (Faktör Dokuz)

Kanama Nasıl Başlar

12 Kasım 2007 Pazartesi

Bugüne kadar hemofili hastasıyım: nasıl oluyor da oramda/buramda kanama oluyor diye hiç merak etmedim, ne kadar da boş vererek yaşamışım.

-Bir tüp yaralandığı zaman ve kan sızdığı anda kanama başlar

-Tüp kanamayı yavaşlatmak için kendi içinde sıkılaşır

-Sonra çağrılan Plateletsin, kanayan yerin kanamaması için bir tıpa gibi tıkar

-Plazma içinde pıhtılaşan faktör tıpanın üzerini sarmalar ve kanamayı durdurur.

Kan Vücutta Nasıl Hareket Eder

Kan, vücutta hem taşıyıcı hem de denetleyici gibi hareket eder. Bedenin içinde sürekli olarak dolaşır durur ve bu yolculuğu sırasında her an mutlaka yapacağı bir iş vardır.


Kan, bedendeki haberleşmenin neredeyse tamamını üstlenir.

Hücrelerin ve dolayısıyla bedenin enerji kazanabilmesi için gerekli olan hammaddeler kanın içinde taşınır.

Bedenin sıcaklığını adeta bir klima gibi ayarlar.

Vücut ısımız, kan sayesinde sürekli olarak sabittir.

Kanın dolaşımı sırasında, içindeki koruma birimleri sürekli olarak iş başındadır. Vücuda girebilecek mikroplara karşı her an tetiktedirler.

Kan, vücudun yiyecek servisini de üstlenmiştir.

Besinler tüm hücrelere kan vasıtasıyla dağıtılır.

Atıkların ve zehirlerin toplanıp taşındığı bir kanalizasyon sistemi olarak da işlev görür.
Kan bir tür tamir birimini de içinde barındırır.

Damarlarda oluşan her yırtık ve hasar, bu birim tarafından hemen belirlenir ve onarılır.
  • Kan sistemi anlamak için önemlidir. Hemofili bir kanama kargaşadır.
  • Kalbin pompaladığı vücudun çevresindeki kan.
  • Arter damarlar olarak adlandırılır tüplerdeki kanın vücut yoluyla hareket ettiği ve kılcal damar. Bazı (arter & damar geniştir ve bazı (kılcal damar küçüktür.)

Hemofili ile Wanvilibrand Hastalığı Arasındaki Fark

7 Kasım 2007 Çarşamba

Von Willebrand hastalığı, pıhtılaşma için gerekli olan trombositlerin hasarlı damar duvarına yapışmasını sağlayan von Willebrand (vW)proteininin eksikliğine bağlı gelişiyor. Hemofili hastalığı ise pıhtılaşma zincirindeki faktör 8 veya 9'a bağlı gelişiyor. Her ikisi de pıhtılaşma problemine yol açarak uzun kanamaya sebep oluyor. Kandaki faktör düzeyine bakılarak bu hastalıkların ayırımı yapılabiliyor. von Willebrand hastalığının 3 tipi var. Bunlar kalıtım koluyla geçişe sahip. En ağır tipi olan ilk tip, ebeveynlerin birinde bile olsa mutlaka çocukta oluyor. Hafif olan üçüncü türün çocukta olması için mutlaka anne ve babanın taşıyıcı veya hasta olması gerekiyor.Anne karnında yapılan ileri teknoloji kromozom incelemeleriyle hastalığın anlaşılma ihtimali var. Ancak ülkemizde rutin uygulanan bir yöntem değil.

Hemofilinin Tarihi

Hemofili hastalığı kanda pıhtılaşmayı sağlayan bazı proteinlerin eksikliği nedeniyle kanın pıhtılaşmaması durumu. Damarlarda meydan gelen hasar sonrası kanın pıhtılaşmasına yardımcı olan "faktör 8" ve "faktör 9" isimli proteinleri sentezleyen genlerde bozukluk varsa kişide hemofili hastalığı oluyor. Bu hastalık kalıtımsal ve doğuştan itibaren kişiyi etkiliyor. Hemofili hastalığı olan kişilerin herhangi bir yeri kesildiğinde veya bir çarpmaya maruz kaldıklarında uzun süreli kanama oluyor. Bu nedenle hemofili hastalarına yapılacak olan cerrahi işlemler de, eksik protein hastaya verildikten sonra yapılabiliyor.

Hemofili hastalığına ait ilk belgeler M.S. ikinci yüzyıla ait. Talmud adlı kitapta bir kardeşi sünnet sonrası ölen kişilerin sünnet olmaması gerektiği yazılı. Arap bilgin Albukasis'in 12. yüzyılda yazdığı bir kitapta küçük yaralanmalar sonrası tamamı ölen aileden bahsediliyor. Daha sonra 1803 yılında Amerika'lı bir doktor olan Dr. John Conrad Otto bu durumu "bazı aileleri etkileyen kanama bozukluğu" olarak tanımladı. Bu hastalığı olanların kuşaklar öncesini de araştırarak bunun kalıtımsal bir hastalık olduğunu belirtti.

"Hemofili" terimi ilk olarak 1828 yılında Hopff tarafından Zürih Üniversitesinde kullanıldı.
Hemofili "Kraliyet hastalığı" olarak da biliniyor. 1837 ile 1901 yılları arasında yaşamış olan kraliçe Victoria bu hastalığı taşıyordu. Sekizinci oğlu olan Leopold'de bu hastalık vardı ve sık sık kanama atakları geçiriyordu. Leopold 31 yaşında beyin kanamasından öldü. Kızı Alice taşıyıcı ve oğlu Viscount Trematon ise hemofili hastasıydı."
Kraliçe Victori'nın iki kızı, Alice ve Beatrice taşıyıcıydı. Bu kızlar hastalık genlerini İspanya, Almanya ve Rusya kraliyet ailelerine taşıdı. Hemofili Rusya Kraliyet ailesinde de vardı. Kraliçe Victori'nın torunu Alexandra 1900'lerin başında Rus prensi Nicholas ile evlendi. İlk oğulları Tsarevich Alexei bir hemofili hastasıydı.

Yirminci yüzyılın başlarında bilim adamları bu hastalığın sebebinin kan damarlarındaki aşırı kırılganlık olduğunu düşünüyorlardı. 1937 yılında Harvard Üniversitesindeki Patek ve Taylor adlı iki doktor bir hemofili hastasına başka bir insan kanından elde edilmiş olan plazma vererek kanamayı durdurdu. 1944 yılında Arjantin'li bir doktor, Pavlosky hemofili hastalığının faktör 8 ve faktör 9 adlı iki proteinin eksikliğine bağlı olduğunu gösterdi. 1952 yılında ise bu iki ayrı durum "hemofili A" ve "hemofili B" hastalığı olarak tanımlandı. 1950'lerde ve 1960'ların başında bu faktörler elde edilemiyor ve hemofili hastaları diğer insanlardan alınan taze plazmalarla tedavi ediliyordu. Hemofili hastalarını çoğu çocukluk yaşında diğerleri ise genç yaşlarda ölüyordu. İlk olarak Dr. Judith Pool plazma yüzeyinde biriken tabakanın faktör 8'den zengin olduğunu buldu. Plazmadan elde edilen ve toz halinde saklanabilen pıhtılaşma faktörleri sayesinde kanamalı hemofili hastalarının tedavisi oldukça kolaylaştı. Bu kişilere öncesinde eksik faktör verilerek ameliyat dahi yapılabiliyor. Halen hemofili tedavisinde kullanılan en etkili yönten eksik olan faktör 8 ve 9'un kanama durumunda veya kanamalı işlem öncesinde hastaya enjekte edilmesi. Son yıllarda ise bu faktörlerin sentezlenmesinde genetik mühendisliği teknolojisi kullanılıyor.

Tanıtım

2 Kasım 2007 Cuma

Merhabalar,

Bir Hemofili hastası olarak, Hastalığım hakkı edindiğim bilgileri (Gazete,Dergi,İnternet vb...) yayınları düzenli olarak topluyorum, burada amacım topladığım bilgileri sizlerle paylaşmak...

İyi Akşamlar